Blogger tarafından desteklenmektedir.
RSS

Amerika’da Kapalıçarşı nidaları

Erdem Helvacıoğlu’nun Kapalıçarşı’nın sesleri ve bu sesler üzerine yaptığı besteden oluşan albümü “A Walk Through the Bazaar” çıktı ama, Amerika’da... Şı sıralar Amerika’da Kapalıçarşı’nın sesleri yankılanıyor. Elektronik müziğin Türkiye’deki genç isimlerinden 28 yaşındaki Erdem Helvacıoğlu’nun yaptığı ses kayıtlarından oluşan “A walk Through tha Bazaar” albümü Chicago’lu Locustmusic adlı plak şirketinden (ki bu şirket Björk gibi isimlerle de çalışıyor) çıktı. Albüm şimdilik Türkiye’de yayınlanmadı, ama internet üzerinden satın almak isteyen meraklıların imdadına www.amazon.com adresi ve Locustmusic’in sitesi yetişiyor. Gerçi Türkiye’de yaşayan bir müzisyenin albümünü Amerika üzerinden almak biraz sinir bozucu ama ne yazık ki bu da bir nevi beyin göçü işte. Mesela sanatçı şimdiye kadar “Kırmızı Yorgunları” oyununun müziğini, Yaşar’ın “Sevdiğim Şarkılar” albümünün tonmaysterliğini, Fahir Atakoğlu’nun “As One” albümünün tonmayster asistanlığını ve “Fasulye” filminin müziklerini yapmış Türkiye’de. Fakat çeşitli bienallerde yer alan sanatsal işleri ve diğer performansları ile hep yurt dışında biliniyor. Bu son 30 dakikalık elektronik müzik albümünde ise, biri sırf Kapalıçarşı’yla civarından kaydedilmiş seslerden diğeri de bu seslerin üzerine yapılmış bir besteden oluşan iki şarkı var. Belki içinde yaşarken insan fark etmiyor ama tüm bu sesler besteyle birleşince oldukça hoş bir sonuç çıkabiliyor ortaya. Ama Helvacıoğlu’nun da hakkını yemeyelim şimdi, maharet seslerde değil, onu birleştirende tabii ki! Nereden çıktı böyle bir fikir? Amerika Chicago’daki Locustmusic şirketinin bir projesiydi bu. Bu yıl 12 tane albüm çıkartıyorlar ve her albümde her sanatçı yaşadığı şehrin 15-20 dakikalık seslerini alıp onun üzerine beste yapıyor. Mesela Björk ve Matmos grubu da var bu seride. Ben de geçen yıl internetten buldum bu şirketi ve hemen Kapalıçarşı’nın seslerinin kayıt ettim. Neden Kapalıçarşı? Mesela Taksim’de de çok ses var. Ben aslında hep Pazar seslerine çok meraklıydım. Kapalıçarşı ve civarının da kendine has bir ambiyansı var. Bence hem İstanbul’u en iyi anlatacak yer orası hem de ses verisi çok iyi. Ben daha önce Taksim’de de kayıt yapmıştım ama o kadar yoğun bir müzik bombardımanı var ki orada, ses verisi işlenemiyor. Bir yanda Tarkan çalarken karşısından da Michael Jackson sesi yükseliyor çünkü. Peki kayıtlar kolay oldu mu? Çok ilginçti. İki kişi büyük bir mikrofon ve büyük kulaklıklarla yürüdük Kapalıçarşı’da. Dikkat çekmemesi mümkün değildi tabii ki, çok meraklı bir millet olduğumuz için her gören soru sordu. “Hangi televizyon kanalı veya ne söyleyeyim şimdi” diyenler vardı. İstanbul’da yaşayan biri olarak yer aldığınız projeler ve performanslarınızın çoğu yurtdışında. Sanki orada daha çok tanınıyorsunuz. Yaptığım müziğin orada daha çok alıcısı olduğu için durum böyle. Türkiye’de talep yok. Yani dinleyiciden talep olsa bile plak şirketlerinin ilgisi olmuyor. Yurt dışındaki plak şirketleri yaptığın en deneysel albümü de çıkartabiliyor, en ticari olanı da. Satışlar nasıl Amerika’da? Geniş bir dinleyici var. Bazı albümler 2 bin satarken bazısı 50 bin satıyor. Belli bir döngü olduğu için illa ki gidiyor müzik. Mesela bu türle ilgili dergiler var orada ve internetten takip etmek çok yaygın. Böyle farklı yollardan talep olunca geri dönüşü de rahat oluyor tabii. Sizin albümünüz de amazon.com’da var mesela. Evet şimdilik Türkiye’de yayınlanmadığı için oradan alınabiliyor. İngiltere ile Barnes&Noble ve Tower Records gibi başka yerlerde de var. Doğu müzikleri çekiuor onları. Üniversitede Endüstri Mühendisliği okumuşsunuz. Elektronik müzikle profesyonel olarak ilgilenmeye nasıl başladınız? Ortaokuldan beri hep müzikle içi içeydim. “Too Much” diye bir grubumuz vardı ve rock barlarda çaldık. Daha sonra üniversitenin sonunda “Fasulye” filminin müziklerini yaparak iyice elektronik müziğe kaydım. Kendi “home studio”umu kurdum ve İTÜ MİAM, Tonmaysterlik ve Kompozisyon Master programında elektronik müzik okudum. Ama Türkiye’de çıkan hiç albümünüz yok. Kendi ismim altında yayınlanan bireysel bir albümüm hiç olmadı. Yalnızca “Too Much” grubuyla Ada Müzik’ten çıkan “Sesimizi Yükseltiyoruz” diye toplama bir albüm var. Bir de çeşitli albümlerde yaptığım tonmaysterlik gibi diğer işlerim. Gelecek albümleriniz de hep yurt dışında mı yayınlanacak? Hollanda’da bienal zamanında çıkacak bir albüm var. İstanbul’un seslerini kullanarak yaptığım bitmiş bir albümüm de var yurtdışında yayınlanacak. İngiltere’den bir plak şirketinin ilgilendiği başka bir projem ve Amerika’da Locustmusic’in benden istediği bir albüm daha var. Yani şimdilik projeler hep yurtdışında gelişecek gibi görünüyor ama ilerde ne olur bilemem. Aslında “Doğu Ekspresi” adlı bir albüm yapma fikrim var. İstanbul’dan başlayıp Karadeniz, İç Anadolu ve Doğu’ya gidip oralardaki sesleri kayıt etmek istiyorum. Bir sponsor bulunursa böyle bir albüm yapılabilir. “A Walk Through the Bazaar” albümünüze Türkiye’den gelen tepkiler nasıl oldu? İlk olarak hiç Amerika’ya gitmeden orada bir albüm çıkartmış olmama şaşırıyor herkes. İkincisi de bu konseptte bir albüm Türkiye’de olmadığı için değişik geliyor. Belki kayıt edilmiş sesler var daha önce ama tamamen bunun üzerine kurulu bir albüm yapılmadı. Hem elektronik müzikle ilgilenenler, seslerin üzerine yaptığım bestemi de beğendikleri için hep çok güzel tepkiler geliyor.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

0 yorum:

Yorum Gönder